Saat 14:00’ü gösterdiğinde saçakların gölgesi altında siesta yapan kedilerle, maydanı boş bulup yemlenen güvercinler dışında hiçbir canlı kıpırtısı yok etrafta. Daracık yollarda ilerlerken kapısı penceresi açık taş evlere göz ucuyla bakmayı ihmal etmiyoruz. Yaşlı bir Rum çift kapının önünde oturmuş gazete okuyor, kendilerine musallat olan sineğe kovalıyor. Bunca yıllık geçmişe sahip olup ilk günkü gibi ayakta durmalarını sessizce alkışlıyorum. Bir yerden burnumuza muhteşem kokular geliyor, o tarafa doğru gittiğimizde Loukoumades adında çok tatlı bir dükkan görüyoruz. Tarçınlı ve çok lezzetli lokmalar yiyoruz.. Sakız Adası’nın güney batısında kale içerisine hapsolmuş, ortaçağdan beri devam eden yerleşim Mesta’yı her daim çekici kılmaya devam ediyor.. Ah bir de orman yangınları olmasa !